13 Kasım 2015 Cuma

Marmaris- Hisarönü Körfezi Seyri [08.08.2015-15.08.2015]

08.08.2015/ Marmaris-Kadırga Burnu Koyu- Çiftlik Koyu

Sabah saat 11.00’de Yachtmarin/Marmaris’ten yola çıktık. Saat 13.00’de Kadırga Burnu Koyu’na geldik, koyun kuzeybatı tarafına yanaştık- derinlik 16-17 mt civarıydı; tur tekneleri çok; neredeyse 30 tane!. Öğlen yemeğini tur tekneleri burada veriyor galiba. Kıçtan koltuk için uygun; özellikle koyun güneybatısından demirlenerek koltuk alınabilir.
La Bebe yola çıkıyor...
Saat 14.45’de koydan çıkış yaptık; rüzgar Kuzey/Kuzeybatı esiyordu; tahminen 4-5 knot civarı.

Çiftlik Koyu'na giderken
Saat 16.00 civarı Çiftlik Koyu’na ulaştık. Yachtmarin elektrik ve suyun yüklendiği karttan ücret aldığı için oradan ikmal yapmadık; ikmali Çiftlik Koyu’na bıraktık. Koyun girişinde en soldaki iskele “Alarga Yat Oteli”. Geceliği 100 TL, yemek yersen ücretsiz; tuvalet/banyo/havuzdan faydalanmak mümkün. Biz onun hemen sağındaki “Mehmet’s Place”e yanaştık. Rağbet gören bir yer, yemekleri güzeldi ama personel motoryat sakinlerine odaklandığı için bizim siparişleri yaklaşık 1 saatte getirdi. Geç gelmesi neyse de böyle bir hiyerarşiye konu olmak bizi ziyadesiyle üzdü! Fiyatları da Marmaris koylarındaki diğer restaurantlara kıyasla makuldü. Mehmet’s Place dışında koyda “Deniz”, “Azmak” ve “Rafet Baba” restoranları var; açıkçası Rafet Baba çok popülerdi, biz de merak etmedik değil! Koyun suyu çok güzel, rüzgar da Kuzeybatı’dan esiyor; gecesi serin, uyuması keyifli.

Günün anlam ve önemi: Ey Deniz, seni ne çok özlemişiz!

09.08.2015/ Çiftlik Koyu- Diresekbükü Koyu

Saat 09.30’da Çiftlik Koyu’nda çıktık, rüzgar serpinti şeklinde Batı/Güneybatı yönünden ara ara gösterdi kendini. Saat 15.30-16.00 civarı Dirsekbükü Koyu’na girdik; çok popüler, zemini iyi bir koy. Hakim rüzgar Güney; koy korunaklı; koyda bir tane restaurant var ama bağlanmak için şart değil çünkü koyun üç kıyısı da karadan koltuk almaya uygun, kara ulaşımı yok. Lokanta’nın telefonu: 0532 161 16 20; denilene göre iki gün önceden rezervasyon yaptırmakta fayda varmış, çünkü çok talep oluyormuş!. Biz Batı kıyısına bağlandık; balık çoktu ama tutamadık L Gece serindi, dışarıda uyumaya uygun.

Dirsekbükü'nün diğer misafirleri

Kapanış sözü: Rüzgarlığı anlat bana, senin gibi esmeliyim!

10.08.2015/ Dirsekbükü Koyu- Kurucabük

Saat 11.45’te ayrıldık Dirsekbükü’nden. Rüzgar Batı’dan yaklaşık 15 knot civarı esiyordu. 1.5 saatte Kurucabük’e ulaştık, demirlemek için yine Batı kıyısını seçtik, koltuk için uygun kayalık çoktu. Büyük ağaçlar da var ama tabii ki kayaları tercih ettik (Mecbur kalmadıkça riske girmiyoruz ve ağaçlardan koltuk almıyoruz!) Mevsimden dolayı herhalde, akşam yemeğini yerken 15-20 arı musallat oldu, kahvemizi yakıp yemeğimizi öyle yemek mecburiyetinde kaldık. Ya kahve yakılacak, ya da havanın kararması beklenmeli yemek için!

Dirsekbükü'nün koltuk almaya elverişli kıyısı

Kapanış sözü: Kahveyi sadece içecek olarak düşünme!

11.08.2015 Kurucabük- Hurmalıbük- Orhaniye

Saat 11.00’e gelirken Kurucabük’ten çıktık, rüzgar Batı’dan çok cılız esiyordu, o yüzden motora kuvvet demek zorunda kalarak saat 12.00 gibi Hurmalıbük’e vardık. (Evet, gerçekten de sahilde Hurma ağaçları vardı!) 


Hurmalıbük'e adını veren hurma ağaçları

Biraz yüzdükten sonra saat 13.00 ayrılmaya karar verdik, fakat o da ne! Ertan maalesef motorun su atmadığını görerek acı haberi bizimle paylaştı. İlk aklımıza gelen ihtimal impellerin kırılmış olmasıydı ki motoru açınca öyle olduğunu gördük. Neyse ki teknede yedek impeller vardı da değiştirebildik ama maalesef bu durum hiçbir şeyi değiştirmedi! Koyda bir tane gulet vardı (Kaya Güneri 2) biz de “Denizciliğin yüzde ellisi yardım istemektir” şiarıyla Ertan’ı saldık üstlerine. Yüzerek giden Ertan, botla geldi! Kaya Güneri 2’nin çekirdekten yetişme, gerçek bir denizci ve yardımsever olan kaptanı Ersin Haylaz önce sıvı conta uyguladı; sorun düzelmeyince biraz daha derin bir araştırma yaparak deniz suyu hortumunun da yırtık olduğunu fark etti. Teknesinden ince hortum getirip, bizim hortumla köprü kurdu ve sorunumuzu halletti! 5- cümleyle anlattığım bu süreç yaklaşık 3.5 saat sürdü, ve en nihayetinde Ersin Kaptan’ı coşku ve minnetle uğurlarken 16.30 gibi biz de yola çıktık. 

Orhaniye yolunda

Rüzgar yine pek yoktu, esmedi; biz de cenovadan biraz yardım alarak ortalama 6 knot hızla saat 18.30 civarı Orhaniye- Cennet Marin’e ulaştık. Cennet Marin’e bağlandıktan sonra saat 19.00 gibi yemeğe gittik. Fiyatlar ortalamanın biraz üstü, örneğin çupra/levrek 35 TL; köfte 25 TL, 50’lik rakı 95 TL gibi. Kafa başı ortalama 100TL’yi gözden çıkarmak lazım güzel bir yemek için. Market var ancak çok kapsamlı değil; domates, biber var ama peştamal yok mesela! Tekneden uzaklaşmak isteyenler için tesisin oteli de var. Rezervasyon yaptırmakta fayda var, ilgilenen kişinin adı Engin, telefonu da 0553 979 39 02.

Cennet Marin

Günün anlam ve önemi: Denizde her şey var!

12.08.2015 Orhaniye-  Selimiye

Saat 10.20 gibi Cennet Marin’den yola çıktık, rüzgar Kuzeybatı’dan esmekle beraber yine pek yoktu. Saat 12.20 gibi Bencik Koyu’na girdik, koy çok korunaklı değil, rüzgar alıyor; biraz da kalabalıktı.

Bencik Koyu
Koyun dibi çamur, biz 13 mt’ye 40 mt demir atarak alargada kaldık gecelemeyeceğimiz için. Saat 14.00 gibi yemeğimizi yedikten sonra yola çıktık, rüzgar yine Kuzeybatı’dan 5-10 knot arası esiyordu. Saat 15.30 gibi Selimiye’ye girdik. 

Selimiye
Kıyıda vakit geçirmek istediğimiz için La Bebe’yi tehlikeye atmayarak koyun en doğusunda yer alan (karayolunun emen aşağısında kalıyor) Poseidon Butik Hotel’in iskelesine yanaştık, derinlik 3.5 mt civarıydı. Konaklamanın bedeli 60TL, yemek yemek istemezseniz tabii. Suyunu hiç beğenmedik, fazlasıyla ılık ve bulanıktı. Akşam yemeği için Ozan Kaptan’ın tavsiyesini dinleyerek Zekeriya Sofrası’na gittik, zeytinyağlılar, çorba, ev yemekleri gerçekten çok güzeldi; menüde çiçek dolması bile vardı! Fiyatlar da gayet uygun, 4 kişi tıka basa yiyerek 88 TL hesap ödedik, mutlu ve tok bir şekilde ayrıldık Zekeriya Usta’nın yanından. Selimiye çok güzel, daha tam kirlenememiş ama biraz tozlu bir yer. Uzun bir yürüyüş yaptıktan sonra, Selimiye’nin meşhur Losta Baklavası’nı tatmak üzere Galip Usta’nın mekanına oturduk, ne de iyi yaptık! Keçi peyniriyle yapılan bu ev baklavası hafif ama inanılmaz lezzetli; mutlaka yenmeli!

Hava gündüz çok sıcaktı ama Selimiye’nin gecesi serin; bizim kaldığımız iskelenin orada pek sinek yoktu ama Batısında kalan bir azmak var, onun etrafı oldukça sinekliydi. Bu açıdan Poseidon konaklamak için gayet makul bir yermiş. Selimiye ise gerçekten muazzam.

La Bebe'nin oteli Poseidon Bistro

Günün anlam ve önemi: Yedik, içtik, yendik!

13.08.2015 Selimiye- Tavşanbükü- Söğüt Limanı- Bozburun

Saat 09.00 gibi Söğüt Limanı’nı hedefleyerek yola çıktık, adaların arasından giderek. Manzara gerçekten muhteşemdi, rüzgar da Girneyit Koyu’nu geçtikten sonra Batı’dan 10 knot civarı esmeye başladı. Saat 11.30’a doğru Tavşanbükü’ne girdik. Ada ve kara arasında 2 mt’ye kadar inen sığlıklar var, oradan geçmemek ya da geçilecekse de dikkatli olmak lazım. Zemin  eriştelikti, 3.5-4 mt’ye demir atılabilir; biz de gecelemeyeceğimiz için alargada kaldık ve herhangi bir sorun yaşamadık. Yemeğimizi yedikten ve biraz yüzdükten sonra tekrar yola çıktık. Saat 14.30 gibi Söğüt’e ulaşarak Oktopus Restaurant’a yanaştık. Aslında Oktopus’un yanında Captain’s Table diye daha mütevazı bir restaurant vardı ama biz yine ihtiyatlı davranarak daha önce denenmiş olanı seçtik.

Bozburun
İskeleye yanaştıktan sonra karayoluyla Bozburun’u gezmeye gittik, Oktopus Restaurant’taki çalışanların tanıdığı biri (Kemal Abi) ayarlandı ve bizi 60 TL’ye Bozburun’a götürdü. Zamanlama olarak büyük bir yanlışa imza attığımızı fark ettik zira Bozburun’da hava oldukça sıcak ve bunaltıcıydı. Sahilde biraz turladıktan sonra, bir çay bahçesinde oturupi soda, kahve içerek Tarık Tarcan ile Bülent Ortaçgil’in evlerini dikizledik. Saat 18.00 gibi Kemal Abi bizi sıcaktan çekip kurtararak Söğüt’e götürdü. Denizde biraz serinledikten sonra akşam yemeği için fiyat menüsü olmayan Oktopus Restaurant’a oturduk. Mezeler 10 TL, sıcaklar 25 TL, yemekler 35 TL ama doyurucu olmaktan bir hayli uzaklar. Şarapların şişesi 90-120 TL arası. Zaten mekan da tıklım tıkıştı, pek memnun kalmadık. Hava ise serin ve nemsizdi.

 
Söğüt Limanı'ndan gün batımı
Günün anlam ve önemi: Popüler olandan uzak dur!

14.08.2015 Söğüt Limanı- Gebekse Koyu

Komşu teknemizdeki NTV Brüksel Temsilcisi Güldener Sonumut’la sabah kaynaşması ve sohbetinden sonra saat 08.30 civarı Söğüt’ten ayrıldık. İstikametimiz Ertan’ın Temmuz başında Kurti’yle birlikte gidip tadına doyamadığı Gebeske Koyu’ydu. Pek rüzgarın olmadığı yolculuğumuz yaklaşık 6 saat sürdü; 13.30 civarı koya giriş yaparak Kuzeybatı yakasından koltuk aldık. Koltuk almamız biraz uzun sürdüğü için Bebe’nin çok hareket etmemesini sağlayacak olan pozisyonu/ kıyıya açılı durmayı maalesef başaramadık. Rüzgar akşama kadar Güneybatı estiği için bu durum biraz sallanmamıza yol açtı. Akşama doğru adada yer alan kiliseyi görmek üzere ikişerli gruplar halinde karaya ayak batık, biraz yürüyüşten sonra denizde serinlerken saat 16.30 gibi arıların istilası başladı! Ama ne istila! Cesur arkadaşlarımız Gamze ve Ertan tekneye kendilerini atmaya başardılarsa da Gökhan ve ben denizde mahsur kaldık. Bir süre katil yaban arılarından intikam almaya çalışır görünüp aslında havanın kararmasını beklediğimiz belli etmedik cesur yüreklere. Gökhan hayat mücadelesine devam ederken ben saat 19.00 gibi pes ederek Ertan’ı desteğe çağırdım ve o arıların dikkatini dağıtırken can havliyle tekneye binip kendimi içeri attım. Yemeğimizi tabii ki hava karardıktan sonra yedik, tekneyle yanaşan bal satıcımızdan tadına doyamadığımız balımızı almayı da ihmal etmedik. Gece rüzgar Batı-Kuzeybatı esti, serin serin.

Gebekse Koyu
Günün anlam ve önemi: Neyleyim cenneti, içinde yaban arıları varsa!

15.08.2015 Gebekse Koyu- Marmaris Yacht Marin

Geceyi yine dışarıda geçirmekte ısrar eden ben sabah 05.30 itibariyle yine yaban arılarının istilasına uğradım. İçeri bile zuhur eden arılardan dolayı koydan çıkışımız tüm gezi boyunca en erken çıkış olma niteliği kazandı. Saat 07.30 civarı yollara düştük. Methini çok duyduğumuz Turunç Koyu’na uğrayacağımız için bu durum işimize geldi. 

Saat 10.30 civarı vardığımız Turunç Koyu’nda kahvaltımızı yapıp biraz yüzdükten sonra 12.00 civarı demir alarak, Gebekse’den beri misafirimiz olan peygamber devesi arkadaşla – biz ona mami dedik- yola çıktık. Saat 11.00 civarı Marina’ya yakın son bir yüzme molası vererek Marmaris Yacht Marin’e saat 13.00’de giriş yaptık. Bebe’yi kavurucu bir sıcağın altında dinlenmesi için hazırlayarak, gerçek hayata dönüş yoluna girdik…

Günün anlam ve önemi: Denize veda etmek ne kadar da zor…




28 Nisan 2014 Pazartesi

Gün aşırı ilk seyir, 22-26 Nisan 2014 güllük körfezi, yunuslarla dans


Bu etkinlikte La Bebe ile ilk defa gün aşırı seyir yapma şansı yakaladık. 4 gün boyunca  hava ve rüzgar kolayımıza oldu. Son günümüzde yunusların bize yaptığı güzel sürpriz ile etkinliğimizi güzel anılarla sonlandırdık. Gezi rotamız kabaca şu şekilde oldu. Rüzgarın kolayımıza olmasıyla, rotanın büyük kısmını yelken ile gittik.
Ekip uyumlu bir şekilde, özveriyle her işi ortaklaşa yapmaya çalıştı. Ekibimiz sevgili eşim Duygu, fedakar arkadaşımız Duygu Özge(Yazıda kolaylık olması için kendisinden bundan sonra Özge olarak bahsedeceğim, anlayışına sığınıyorum duygu :)), sevimli miçomuz Tuna ve benden oluştu.
Buraya'da bazı resimleri eklemeye çalışacağım ama etkinliğin diğer resimlerine de buradan ulaşabilirsiniz.
0. Gün
Öğlen 2 gibi Ankara'dan yola çıktık. Tuna'yı Afyon'dan, Duygu'yu da İzmir'den alarak salı akşamı gece yarısına doğru Didim marinaya ulaştık. Hızlıca tekneyi yatılabilir hale getirdik. Birer bira devirip teknemize yerleştik, ve uyuduk.
1. Gün,
Sabah 9 gibi uyandık. Marinada yapmamız gereken işler vardı. Güzel bir iş bölümüyle hızlıca teknemizin kağıt işlerini, zodiac, gaz, ve erzak ihtiyacını giderdik. Saat 2'ye doğru vira bismillah deyip marinadan ayrıldık, ama ne ayrılma!
Kıç tarafına bağladığımızı düşündüğümüz zodiac, pontondan ayrılırken bir de baktık ki kendi halinde suda salınıyor. Hemen miço suya atladı, zodiac'ı tam tekneye bağladık derken benim telaşla karışık, dikkatsizliğim sonucu teknenin yönünün pontonda bağlı teknelere döndüğünü geç farkettik. İlk anda sancak alabanda yapıp kurtarırım dedim, ama kurtaramadığını anlayınca, tam yol tornistan yapıp La Bebenin pruvasının diğer tekneye çarpmasına 20 cm kala La Bebe'nin tornistanı dinlemeye başlamasıyla derin bir nefes aldık. Güzelim etkinlik neredeyse başlamadan bitecekti. En sonunda, pontondan bize korku ve kuşkuyla bakan gözleri arkamızda bırakarak Didim marinadan sağ salim ayrıldık.
Çok da güven vermeyen bu başlangıçtan sonra, öz eleştirimizi yapıp derslerimizi cebimize koyup, yelkenlerimizi fora ettik. Güney-güney batı esen rüzgara uygun olacak şekilde sancak kontralı olarak güney batı istikametinde apaz/orsa karışık ilerlemeye çalıştık ama maalesef rüzgar çok düşüktü ve motor/yelken yapmak durumunda kaldık. 1. Gün rota şu şekilde oldu. Malesef rota üzerinde bir sürü balık çiftliğinin arasında slalom yapmak zorunda kaldık. Umarım bu çiftlikler en kısa sürede Güllük körfezinden kaldırılır ve daha açıklara alınır.
Dingin denizde dümende Duygu Kaptan

Yaklaşık 4 saatlik bir yolculuk sonunda ilk gün konaklayacağımız Çam limanı bölgesine ulaştık. İlk etapta, kıçtan kara yapmak istedik, ama bir türlü demir kıçtan kara almaya çalıştığımız yerde istediğimiz gibi tutmayınca, alargada kalmaya razı olduk. Neyse ki hava sakindi ve Yamandi koyu hafif soluğan almasına rağmen dalgaya korunaklı bir bölgede kalıyordu.  Kıyıdaki barakada yaşayan insanın dedikodusu ve güzel bir akşam yemeği sonrası, hoş muhabbetler sonrasında, çok da geçe kalmadan uyuduk.

2.Gün
2. gün uyandığımızda teknenin hala yerinde olduğunu görmek hepimizi sevindirdi. :) Bugünkü hedefimiz Port Iasos Marinaydı. Geçen yıl hizmete giren Port Iasos, La Bebe'yi ilerki dönemde bağlamayı düşündüğümüz bir marina olduğu için, marinayı ve yerini görmek istiyorduk. Sabah güzel bir kahvaltı sonrası vira demir deyip, yola koyulduk.
Sabah uyandıklarında La Bebe'yi bağladıkları yerde bulan tayfanın mutluluğu
Bugün düne göre daha şanslıydık, rüzgar kolayımıza olacak şekilde güney batıdan 3-4 Beaufort esiyordu. Özge ve Tuna, bugün ilk defa gerçek yelken keyfini yaşadılar. Bir ara 5 knot'ı gördük. Teknenin hızlandıkça bayılmasıyla beraber tayfanın yüzünde mutlulukla karışık bir tedirginlik ve ilk defa karşılaşılan bir durumun şaşkınlığı hakimdi. Açıkçası herkes mutluydu. Yaklaşık 3 saat yelken yaptıktan sonra, güllük körfezinde port iasos'un bulunduğu gök liman mevkine ulaştık. marinaya girmeden önce bir yüzme ve yemek molası vermek istedik.
Ziraat adasının Kuzey burnuna yakın bir bölgede bulduğumuz bir sığlığa demir atıp yüzelim dedik. 6 metre civarına demir attık, ama gel gör ki demir tutmamış, neyse ki teknede Duygu'yu emniyet olarak bırakmıştık. sürüklenen teknenin peşinde biraz yüzdükten sonra, bu sefer daha da kıyıya 4 metre civarına daha uzun kaloma ile tekrar demir attık. Bu sefer tuttu! yüzdük, yemek yedik, kıyıdaki evin kedilerini de beslemeyi ihmal etmedik! 1 saatlik yüzme molasının sonrasında Port Iasos'a giriş için demir aldık.
 
Teknenin sürüklendiğini farketmeden safça yüzen  bilinçsiz tayfa
Port Iasos modern ve kendi halinde güzel bir marina olmuş. Şu anda doluluk oranı düşük, ama özellikle yelkeni ve doğayı sevenlerin burayı daha fazla fark etmesiyle ilerleyen dönemde popülerleşecektir. Marina çalışanları güler yüzlü ve her konuda yardımcı olmaya çalışıyorlar. Marinanın bulunduğu bölge gök liman zaten doğal güzelliği ve korunaklı yapısı ile tekne ile konaklamak için çok uygun bir bölge.
Şu an için marinanın dezavantajı alışveriş olanağının olmaması ve ulaşım için yaz ayları hariç tek alternatifin özel araç veya taksi olması. Onun dışında tekneyi otel olarak kullanıp, marinada kuş seslerini dinlemek için bile uygun bir marina.
Bize Marinanın A pontonunda bir slot verdiler, fakat A pontonun tümü neredeyse bize aitti. Hatta yanaşma sırasında alışkanlık bu ya, boş pontona sanki başka tekneler bağlıymış gibi geniş yanaştım. :) 2. gün rotası bu şekilde oldu.

LA BEBE Iasos Marina'da
İlk etapta La Bebe'nin baş tarafındaki yazıyı hazır fırsat bulmuşken yapıştırdık. Marinanın yanındaki restoranda akşam yemeğimiz yedik, yemekler fiyat fayda olarak çok başarılı sayılmazdı ama yine misafirperverlik 10 numaraydı. Marina ve restoran civarındaki 4 adet kediye, ikisinin adı tarçın'dı, teknedeki tüm salamları yedirmek için seferber olduk, ve başardık.
Hiç mi kötü bir şeyle karşılaşmadık, tabi ki karşılaştık. Iasos marinanın üst tarafındaki bayıra kondurulmuş beton yığınının, ingiliz devermülkü olduğunu öğrendik. Biz oradayken bile bayağı bir ingilizi getirdiler. bu devremülk olayının tek faydası, Güllük'ten turistleri getirmek için kullanılan botun marinaya teknesini bağlayanlar tarafından da ücretsiz olarak kullanılabilmesi.
Port Iasos marina ve arkasındaki beton yığını
3.Gün
Açık bir gökyüzüne uyandık, kahvaltımız yaptıktan sonra, Iasos'a veda ettik ve bir sonraki hedefimiz olan Ilıcabükü'ne doğru yelken açtık. güney - güney batı istikametinde sancak kontroda apaz-dar apaz çok keyifli bir yelken seyriyle türkbükü civarındaki Ilıcabükü (Cennet koyu) koyuna  ulaştık. Gerçekten halk arasında cennet koyu dendiği kadar güzel bir koy. 3. gün rota bu şekilde oldu. Kıçtan kara yapıp, güzel bir babaya koltuk aldık ve cam gibi suya atladık.

Ilıcabükü'nde yüzme keyfi.
Yüzme keyfinden sonra güzel bir akşam yemeği ile uzo ve rakımızı yudumladık. yemeğin mimarları şu şekilde kameralara poz verdiler:)
 
Haklı gurur
Koyun güzel olması kadar koyun sahilinde sabaha kadar, abartı yok gerçekten sabaha kadar, bangır bangır müzük eşliğinde eğlendiğini zanneden hödükler de bir o kadar çirkindi. Ayrıca akşam güneşin batmasıyla bir anda babacan sineklerin akınına uğradık. Duygu Özge pek hoşlanmasa da Kov şart!  Kıyıdaki magandalara rağmen bu koya gitmiş olmaktan pişman olmadık. Sabah kahvaltı yaparken öğrendik ki herkes bu herifler tekneye gelmeye kalkarsa ne yaparız diye kendi kafasından planlar kurmuş :) Durum o kadar ciddiydi!
Magandaların tek faydası, uyku uyutmadıkları için güneşin doğuşunu fotoğraflamam oldu.
 
Ilıcabükü'nde gün doğuyor...
4.Gün
4. gün erkenden kalktık, zira yolumuz uzundu ve uymamız gereken bir saat politikamız vardı. Demir alıp yola koyulduğumuzda saat 9'du. Saat 10 gibi tavşan adası civarında iken, yunusların muhteşem resitali ile adeta mest olduk. Bu muhteşem hayvanlara ne kadar teşekkür etsek az. İnanılmaz bir şekilde La Bebe'yle dakikalarca dans ettiler, bir ara teknenin altından o kadar çok geçtiler ki tekneye çarpmalarından korktum.
 
Geliyorlar...
Muhteşem
 Yunusları da arkamızda bıraktıktan sonra, yaklaşık 3 saat boyunca otopilotla yelken yaparak, açık denizde seyir yaparken oto pilotun ne kadar faydalı bir icat olduğunu hep beraber gözlemledik. Hatta Tuna otopilotu son gün öğrendiği için biraz hayıflandı bile:) Rotamız kuey batı istikameti, ortalama hızımız 3.5-4 Knots oldu.

Tüm güzel şeyleri gibi bu gezi de kısa sürdü. Aklımızda hatıralar, güzel yunusları sonsuz derinliklere emanet ederek, Didim Marina'ya bağlandık. 
Bir sonraki seyre kadar; pruvamız neta, rüzgarımız kolayına olsun...